“2 TEMMUZ MADIMAK KATLİAMI ANMASI VE
BASIN AÇIKLAMASI”
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür
Vakfı Datça Şubesi Cemevi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Datça Şubesi ve
Datça Demokrasi Platformunun birlikte gerçekleştirdiği Sivas Katliamı 26. Yıl Anma Programı ve Basın
Açıklaması 2 Temmuz 2019 Salı günü Datça
Cumhuriyet Meydanında yapıldı. Sunuculuğunu Meral SAN ve Özcan BAYRAKTAR’ın
yaptığı programda Asım BEZİRCİ ve Metin ALTIOK’un şiirleriyle başladı.
Ölenler için yapılan saygı duruşunun ardından isimleri tek tek okundu. Meydanda
bulunanların “BURDA” diyerek andığı etkinlikte hazırlanan Basın Açıklaması Leyla DİNÇER tarafından okundu. Hasret Gültekin, Nesimi Çimen ve Muhlis
Akarsu’nun türkülerinin yer aldığı etkinliğe, CHP Datça İlçe Başkanlığı, HDP Datça İlçe Başkanlığı, Datça
Müzikseverler Derneği, Kadın İş Gücü Derneği, DAÇEV, Eğitim Sen ve birçok STK
üyeleri katıldı.
MADIMAK YANIYOR HÂLÂ!
26 yıl önce
bugün, 2 Temmuz 1993’te şiirleri, deyişleri, resimleri, kitaplarıyla; nefesleri,
semahları, gülüşleriyle; yine bu şehirde
öldürülmüş bir hak aşığını;
“Dost
elinden dolu içmiş deliyim/ Üstü kan köpüklü meşe seliyim/ Ben bir yol oğluyum
yol sefiliyim/ Ben de bu yayladan Şah’a giderim/ Alınmış abdestim aldırırlarsa/
Kılınmış namazım kıldırırlarsa/ Sizde Şah diyeni öldürürlerse/ Ben de bu
yayladan Şaha giderim” diyen ve darağacında, bembeyaz entarisi servi boyuyla bu
şehrin onulmaz karanlığını aydınlatan Pir Sultan Abdal’ı anmaya, adlarını onun
adına katarak bir şehri aydınlatmaya giden otuzüç can ve onlara hizmet için
çırpınan gencecik iki görevli, bir şehirde, bir otelde, adını, kendisini Anadolu’nun gelmiş geçmiş tüm
halklarına cömertçe sunan bir ottan, Madımak’tan alan bir otelde, vahşice
öldürüldü! Bir şehirde; Sivas’ta!
Sivas
Anadolu’da bir şehrin adı değildir! Aradan 26 yıl geçtikten sonra ne acıdır ki
Sivas artık her an her yerdedir!
Daha dün
Sivas, Ankara’nın bir ilçesinde, başkentin ortasında, Çubuk’ta, emniyet
amirlerinin, generallerin, siyasilerin, onlarca korumanın gözleri önünde ortaya
çıkmadı mı? Çubuk’ta, bizzat ana muhalefet partisi liderine karşı yeni bir
Sivas provası yapılabilmiş, “evi yakın” nidaları yeniden ekranlara
taşınabilmişse, Sivas neresidir? Bu yeni Sivas katliamı girişimini yine
birileri birkaç kendini bilmeze bağlamışsa, katliam girişiminin göstermelik bir
faili bulunmuş, ötekiler buhar olmuşsa, bu fail hakkında bile şimdiye kadar hiçbir işlem yapılmamışsa,
üstüne üstlük bir de o suçlu elleri öpülüp poz poz fotoğraflar verilmişse, bu
fotoğrafları verenlerin ardına düşülmemişse, ardına düşülmediği gibi,
saldırganlar bir de yine siyasiler tarafından yiğitlikle, mertlikte taltif
edilip saldırıya uğrayan suçlanmışsa, Sivas artık her an, her yerdedir! Değil
dirilerimiz, ölülerimiz bile Taybet Anamız gibi sokaklarda kurda kuşa bırakılırken,
Hatun Anamızın bedeni, linçci bir güruhun baskınıyla mezardan çıkarılırken,
elbette
Madımak hala yanmaktadır!
O katliam
otelinin altında kebapçı dükkanı açabilecek, et lokantasına ruhsat verebilecek
ve çalıştıracak, o dükkanda et yiyebilecekler var olduğu sürece de Madımak
yanmaya devam edecektir! Nihayet oteli kapatıp, Alevilerin müze taleplerine
kulaklarını tıkayıp, sözüm ona bilim kültür merkezi haline getirip anma
köşesinde en başa katliam zanlılarının adını yazanlar oldukça Madımak yanmaya
devam edecektir.
Dünden bugüne, şimdi
demokrasicilik oynayıp demokrasi havarisi kesilmekte hiçbir beis görmezken,
katliama hala katliam diyemeyenler, katliama hala kaza süsü vermek isteyenler, “şehrimizin
adı kötüye çıkarılıyor” diye feveran edip, şehirlerinin cansız adlarını
ölülerimizin capacanlı adlarından üstün tutanlar, o şehre canlarını anmaya
gelenlere her 2 Temmuz günü yeniden ölüm sıcağı yaşatmaktan geri
durmayanlar, yananlara değil, yakanlara
geçmiş olsun diyenler, içeride ateş cana değmişken, “halkımızın burnu bile
kanamadı” diye demeç verenler, hükümette olup “ama yetkim yoktu” diye
ölülerimizin ağır yükünü üstünden atmaya kalkanlar, bir sosyal medya
paylaşımından koskoca örgütler imal edilirken, Sivas Katliamında, tıpkı Hrantımızın
katledilmesinde olduğu gibi, örgütü samanlıkta kaybedenler, yargılama
süreçleriyle katliamcıları masum ilan edenler, davanın düşmesini ve
kapatılmasını hayırlı olsun sözleriyle karşılayıp, bir zamanlar Çorum yanarken
Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın diyenler gibi,
katliamcıların yakınları için gözyaşı dökmeyi tavsiye edenler, adalet
arayanları ideolojik borazanlıkla suçlayanlar, katliam sanıklarını
cezaevlerinde el üstünde ağırlayan siyasiler, onların avukatlarını birer birer
ödüllendirip milletvekili, bakan yapanlar ve tüm bu gerçeklerin yüzlerine
vurulmasını da bozgunculuk sayanların dünyasında Madımak yanmaya devam
edecektir! Çünkü adalet yoksa hukuk da yok!
Aradan 26 yıl geçti.
Hala adalet arıyoruz; aramaktan da asla vazgeçmeyeceğiz! Adalet! Sivas’ta
katledilenler için! Biliyoruz ki Madımak için tecelli edecek adalet,
karanlıktan çıkıp karanlığa karışan ama varlığını herkesin bildiği o zulüm
makinasını parçalamayadır! Adalet! Daha dün, elleri ters kelepçeli asfaltlara
diziliverenler için! Adalet! Anayasa Mahkemesi kapılarında coplanan analar,
babalar için! Adalet! Dinleri, dilleri, renkleri, cinsiyetleri ne olursa olsun,
herkes için adalet! Adalet! Şehirlerimizi beyaz torosların teröründen siyah
transportırların terörüne teslim etmemek için adalet!
Dünden bugüne sürüp
gelen bu linç rejimi, kendi zulümlerini, zalim erkekliklerini, çoğunlukçu
iktidarlarını, yağma düzenlerini Aleviliğimizle, Kürtlüğümüzle, Araplığımızla,
Ermeniliğimizle; Rumluğumuzla, Süryaniliğimiz, Lazlığımız, Romanlığımız, Çerkesliğimizle;
yerleşikliğimizle, mülteciliğimizle, akla geldik gelmedik kimliklerimizle,
yönelimlerimizle, türlü türlü hallerimizle aklamaya, kendilerini aidiyetlerimizin
arkasına saklamaya çalışanların rejimidir.
Bu rejimin karşısında
onların kabusu gibi, eşitlik talebimizi yükseltmekten vazgeçmeyeceğiz! Çünkü
biliyoruz ki en büyük adaletsizlik en büyük eşitsizliktir! En büyük eşitsizlik,
en büyük adaletsizlik! Bir Kürd’ün eli kesilse, bir Türk’ün eli kanamadıkça,
bir Ermeni’yi öksürük tutsa, bir Rum hasta olmadıkça, bir Alevi’nin gözyaşı,
bir Sünni’nin gözünden akmadıkça, ondan ona, ondan ona, elden ele elden ele,
dilden dile dilden dile, eşitlik yoksa adalet de yok! Kim Alevilerin kapılarına
çarpı işareti atarsa atsın, kim Ermeni mezarlıklarını parçalayıp evlerinde
bıçaklarsa bıçaklasın, kim son Süryanilerimizi de kovmaya çalışırsa çalışsın,
kim son Rumlarımızın valizlerini toplamaya cüret ederse etsin, kim
sokaklarımızı, plajlarımızı mültecilerimize kapatmaya çalışırsa çalışsın;
hepimiz her yerde olmaya devam edeceğiz; bu, en başta yetmişiki milleti bir
gören biz Alevilerin, Koçgiri’den Dersim’e, Elbistan’dan, Malatya’ya,
Ortaca’dan, Maraş’a, Çorum’dan, Sivas’a, Gazi’ye…yitirdiğimiz canlarımıza
borcumuzdur! Çünkü biliyoruz “ki bu dünyada, bu zulüm… açsak, yorgunsak, al kan
içindeysek, şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak,” demeye de dilimiz
varmıyor ama bizim yüzümüzden; “kabahatin çoğu bizim.” Hepimizin! Evet bugün
hüzünlüyüz ama “en büyük muhalefetimiz hüznümüzdür de!” Sivas’ta yitirdiğimiz
hak aşığımız Muhlis Akarsu’nun dediği gibi “ölü gidip sağ geleceğiz” ve madem
ki kabahatin çoğu bizdedir, “yaramıza acı bir tuz vuracak” kimseyi
beklemeyeceğiz! Yara bizdeyse, tuz da bizdedir! Yara birimizdeyse,
hepimizdedir! Canlarımızdan Metin Altıok’un söylediğince, onlardan bize bir
büyük boşluk kaldı, onlardan bize, alınlarını dayadıkları yerde ve biz, hepimiz
o büyük boşluğu kendimiz doldurmadıkça, o karanlığın güçleri doldurmaya devam
edecek! Biz, bu coğrafyanın cümle toplulukları, cümle ezilenleri, sayımız bire
de düşse, buna izin vermeyeceğiz!
Ya hep beraber, ya
hiçbirimiz!
DATÇA
DEMOKRASİ PLATFORMU
FOTO GALERİ:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder